Batı Trakya’da ecdadımızdan süre gelen geleneklerimizin büyük bir kısmı bugün hala yaşatılmaya devam ediyor.
Bu geleneklerimizden bir tanesi de özellikle İskeçe’nin bazı köylerinde yaşatılan mahya geleneğidir. Uzun yıllardan bu yana Göynüklü köyünde her yıl geleneksel olarak düzenlenen mahya, her yılın Ekim ayı başında Pazar gününe denk gelen günde yapılmaktadır. Mahya, bu yıl da 13 Ekim Pazar günü büyük bir katılımla gerçekleşti.
Göynüklü köyünde her yıl geleneksel olarak düzenlenen mahya, Vaaz ve İrşad Heyetiüyelerinin köyün camiinde okudukları Mevlid-i Şerifle başlıyor. Mevlidin bitiminde öğle namazının kılınmasının ardından törene katılanlara köylülerin pişirdiği etli pilav ve ayran ikram ediliyor.
Anlatılan bir efsaneye göre; mahyanın yapıldığı yerde bulunan bir türbede bir ermişin yattığına inanılıyor. Bu ermişin de bölge halkını her türlü kötülüklerden koruduğuna inanan köylüler, düzenli bir şekilde her yıl diğer köylerden de misafirler davet ederek mahyayı yapmaya özen gösteriyorlar. Her yıl buraya gelen konuklar, türbeyi de ziyaret ederek dualar okuyor.
Uzun yıllardan beri yapılan bu mahya, 2000 yılına kadar türbeyi koruyan aile tarafından yapılıyormuş. Eski yıllarda da yine bu ailenin üstlendiği mahya çeşitli dileklerinin olması için kurban veya erzak adayan kişiler bu aileye adaklarını getirir, bu aile de mahyayı gerçekleştirirmiş. Ancak 2000 yılında köyde ardarda olan kazalar sonucu gençlerin yaşamlarını kaybetmesi, bölge halkını tekrar büyük bir organizasyonla köy olarak bu mahya törenini yapmaya itmiş.
Mahya, 18 yıldan beri de bütün Batı Trakya halkı davet edilerek gerçekleştiriliyor.
Köy halkı, ermiş kişinin mezarının olduğu yeri yıllarca bakıp korumuş. Geçtiğimiz yıllarda da oldukça bakımsız ve yıkılmaya yüz tutmuş bu türbeyi köylüler biraraya gelerek onarmış ve tamir etmiş. Köy halkı içinde bir seccade, bir çift terlik ve su ibriği bulunan bu türbeye, ermiş kişinin belli aralıklarla geldiğine, abdest alarak ibadet ettiğine inanıyor.
Türbenin yakınında oturan ve onun bakımını yapan aile ve köylüler de zaman zaman gökten bir ışık huzmesinin türbenin olduğu yere indiğini söylüyorlar. Türbenin bakımını yapan kişi de orada bulunan su ibriklerini doldurduğunu ve bu su ibriklerinin zaman zaman boşaldığını dile getiriyor. Su ibriklerinin boşalmasıyla ermiş kişinin oraya gelip abdest alarak ibadet ettiğine inanıyor bölge halkı.
Anlatılan efsaneye göre; uzun yıllar önce, bu türbenin olduğu yerde Yusufçuklar diye bir aile yaşamaktaymış. Bu aileden biri de, zaman zaman ortadan kaybolup nereye gittiğini kimseye söylemezmiş. Sözü edilen kişi, bir gün köye harmanda kullanılan “yaba”sının bir parçası kanlı ve kopuk gelmiş. Bunu gören köylüler nedenini sormuşlarsa da, sorularına herhangi bir cevap alamamışlar. Ancak, bir gün köye akşam vakti gelen bir yabancı, sözü edilen kişinin savaşta arkadaşı olduğunu, birlikte savaştıklarını iddia etmiş. Köylüler, köyde asker olmadığını, hiç kimsenin de savaşa gitmediğini söylemişler. İki arkadaş karşılaştıklarında, yine ermiş olduğu söylenen kişi, yabancıyı tanımadığını söylemiş. Yabancı, yabanın kırılan parçasını cebinden çıkarıp bu senin değil mi diye gösterince, ermiş kişi kopuk parçayı alıp ‘Allah kabul ederse bu bana aittir’ demiş.
Olaydan birkaç gün sonra bu kişinin ölmesiyle köylüler onun ermiş olduğuna inanmışlar ve türbesini bugün mahyanın yapıldığı yere inşa etmişler.
Gazi Evrenos Bey, 14. yüzyılda Batı Trakya’da halk arasında 40’lar (Erenler) diye anılan 40 arkadaşı ile birlikte fetihler yaparken, pek çok şehit de vermiştir. Göynüklü
köyünde de mezarı bulunan bu ermişin Erenler’den olduğu sanılmakta. Batı Trakya’da bilinen bazı şehitlerin mezarları Göynüklü köyünde olduğu gibi, bölge halkı
tarafından korunmakta ve ziyaret edilmekte.
Batı Trakya’da, türbelerin her birinin ayrı bir önemi vardır. Her biri bölge halkı tarafından korunduğu gibi hikayesi de nesilden nesile aktarılır. Bunlara kötü niyetle yaklaşan kişilerin olağanüstü kötülüklerle karşılaşacağına inanan halkımız, uzun yıllardan beri şehitlerimizin mezarlarına sahip çıkmayı başarmışlardır.
Çocukluğundan itibaren köyündeki mahya törenine katılan, şu anda hayatta olmayan Ali Boz ile 2001 yılında yaptığımız söyleşide kendisi mahyanın yapılmasına vesile olan efsaneyi bize şöyle anlatmıştı:
“Bizim babalarımızdan duyduklarımıza göre; türbenin olduğu yerde Yusufçuklar diye bir aile yaşarmış. Bu aileden biri bir gün tınaz (Harman) savururken, arada bir yok olurmuş. O zamanlar harman ‘yaba’ ile yapılırmış. ‘yuvunlar’ varmış. Bu kişi elinde “yaba”sı ile o yuvunların arkasından gider kaybolurmuş. Arada bir köye gelip yardım ederken, davranıverin, çalışıverin, kul sıkılıyor’ dermiş. Bir ara geldiğinde ailesi yabasında kan görmüş. Ve yabanın bir parmağının yok olduğunu
görmüşler. Sormuşlarsa da bir cevap alamamışlar. Bu adam savaşa gidiyormuş. 300 – 400 sene evvel. Orada savaşırken yanında bir arkadaşı varmış. Yabanın bir parmağı kırılmış, yanındaki arkadaşı bunu alıp belindeki kuşağının içine koymuş. Hayli zaman geçmiş aradan. Bu arkadaşı sora sora onun köyünü bulmuş, gelmiş bizim mescide.
Mescitte bulunanlara ben bu kişiyi arıyorum diye sormuş. Tam da namaz vakti imiş. O adam da namaza geliyormuş. Bak karşıdan geliyor demişler. Hoş geldin, beş geldinden sonra, yabancı o ermiş dediğimiz adama, sen filan yerden benim arkadaşımsın. Gözümün önünde savaşırdın demiş. Adam, yanındakilere izah edemediği için ben seni tanımıyorum demiş. Gelen adam da kuşağının içinden yabanın kırılan parmağını çıkarmış, bu senin değil mi demiş. Bakmış, benimdir diyememiş, Allah kabul ederse benimdir demiş. Bu adam evine gittikten üç - beş gün sonra vefat etmiş. Ermiş kişilerin ermiş oldukları ortaya çıktığında öldükleri söylenir. Bu sözü edilen adam da olayın ortaya çıkmasının ardından 3 – 5 gün içinde ölmüş. Kendi mezarının da oraya yapılmasını istemiş ölmeden önce. O günden bu yana o mezarın olduğu yerde mahya yapılıyor.
Biz de Göynüklü köylüleri olarak çocukluğumuzdan beri bu türbeyi koruduk, her yıl mahya yapmaya özen gösterdik. Bundan böyle de gençlerimizin bu geleneğimizi devam ettirmelerini istiyorum.” demişti Göynüklü köyünden olan Ali Boz.
Rahmetli Ali Boz’un dediği gibi bugün gençler mahya geleneğine gerçekten sahip çıkıyor ve yaşatıyorlar. Göynüklü gençleri mahya öncesi ve mahya günü hep birlikte hareket edip bu geleneği yaşatmak için canla başa çalışıyorlar.
Göynüklü Mahya Heyeti Kasadarı Ramadan Salioğlu bizlere gerçekleştirdikleri mahya ve çalışmaları hakkında şunları söyledi:
“Biz köy gençleri olarak yaklaşık 18 yıldır bu mahyayı büyük bir organizasyonla gerçekleştiriyoruz. Mahya her yıl Ekim ayı başında yapılıyor. Biz gençler olarak Eylül ayı ortalarında köy camiinde toplanıp, aramızda
görev dağılımı yapıyoruz. Ben Savaş Ahmetoğlu ve Akif Eminoğlu mahyanın maddi gelir giderleri ile ilgileniyoruz. Diğer arkadaşlar da kazanların kiralanmasından tutun da davetiyelerin dağıtılmasına kadar her türlü görev dağılımını kendi aramızda yapıyoruz. Burada köy gençleri olarak çok iyi organize olduğumuzu söyleyebilirim. Herkes üzerine düşeni fazlası ile yapıyor. Biz her yıl mahyanın tarihi açıklandıktan sonra mahyaya civar köylerden canlı hayvan, pirinç, yağ, tuz gibi kurban ve adaklar gelmeye başlar. Biz sadece kendi köyümüzden mahya için yardım parası topluyoruz. Onun dışında diğer köylerden veya gönlünden geçen herkes bize bağış yapıyor. Kurbanlık büyük baş veya küçük baş hayvan verecekler bize bildirir bizde onlara kurbanların kesileceği tarihi bildiririz o gün getirirler. Kurbanlıklar mahyadan birkaç gün önce İskeçe mezbahasında kesiliyor. Mezbahadan alındıktan sonra tüm köy halkının yardımı ile etler pilavlık olacak şekilde doğranıp pişiriliyor. Mahya günü de sabahtan akşama kadar etli pilav pişiriliyor. Gelen misafirlere ayranla birlikte ikram ediliyor. İkramı köyün gençleri kadınlı erkekli hep birlikte yapıyor. Mahyanın bitiminde yine hepimiz toplanıp aldığımız bağışları ve masrafları tek tek yazarak liste halinde camiye asıyoruz. Böylece hesabımızı köy halkı da görüyor. Bu yıl bize 8 adet büyük baş hayvan bağışlandı, biz de topladığımız paralarla köy halkı adına bir büyük baş aldık. 41 adet de küçük baş hayvan bağışlandı. Pirinç, yağ, tuz bağışı oldu. Bu yıl ekonomik kriz nedeniyle bağışlarda azalma oldu.”
Göynüklü köyü din görevlisi Sabri Emin ile mahya üzerine kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sabri Emin mahya ile ilgili şöyle konuştu:
“Ben 24 yıldır Göynüklü köyünde din görevlisi olarak çalışıyorum. Mahya köyde uzun yıllardır yapılıyordu. Fakat sadece küçük çapta türbeyi bakan aile tarafından. 90’lı yılların sonunda köyde yaşanan elim kazalar sonunda gençler bu geleneğe sahip çıkmaya başladılar ve yaklaşık 18 yıldır mahya her geçen yıl daha da büyüyerek yaşatılıyor. Gençlerimiz mahyayı çok iyi sahiplenmiş durumdalar. Çok iyi ve çabuk organize olabiliyorlar. Mahya kelime olarak, Ramazan ayında iki minare arasına asılan ışıklarla yazılmış yazılardır. Mahyanın kelime anlamı da hayat demektir. Mahya yapılan yere gerçekten insanlar gelir. Bir canlılık, hayat gelir. Bu gelenek gerçekten güzel bir gelenek. Özellikle biz Batı Trakya Türkleri örfümüzü, adetimizi, dinimizi yaşattıkça var olabiliriz. Bunları yaşatarak, anlatarak kültürümüzü yeni gelen nesillere geçirebiliriz. Ayrıca bu tür etkinliklerde uzun süredir görüşmeyen insanlar görüşüyor. Hasret gideriyor. Tabi teknoloji çağındayız herkes her an birbirinin ne yaptığını görüyor ama yine de çok önemli bu tür kaynaşmalar. Burada amaç sadece pilav yiyip ayran içmek değil. Bir geleneği yaşatıp bir arada birlik ve beraberlik içinde olabilmek. Birde mahyanın şu açıdan önemli olduğunu düşünüyorum. Daha önceki yıllarda mahya alanında sadece kurban kesilip pilav yapılıyor, gelenlere ikram ediliyordu. Naçizane benim önerimle köy halkı da bunu kabul etti. Her yıl öğle namazından önce civar köylerin din görevlileri ile birlikte köy camiinde mevlit okuyoruz. İsteyenler mevlidi camide dinliyor, isteyenler de mahya alanında canlı olarak hoparlörlerden dinliyor. Mevlidin ardından hep birlikte öğle namazı kılınıyor. Toplu halde dua ediliyor. Dini açıdan cemaatle dua etmek çok önemlidir. Bunca kalabalık arasında bir kişinin duasının kabul olması bütün cemaatin duasının kabul olması demektir. Bu da mahya geleneğinin bir önemini daha ortaya çıkarıyor. Sadece dini açıdan sakıncası türbelerde yapılmaması gereken bazı hususlar var. Türbelere çaput bağlanması, mum yakılması, pilav bırakılması gibi şeylerin yapılması dinimiz açısından sakıncalıdır. Türbede dua edilir, orada bir şey istenecekse Allah’tan istenir. Yatan zattan değil.
Onu da aracı kılmak doğru değildir. Mahyalarda halkımızın dikkat etmesi gereken husus budur. Onun dışında dini açından da kültürel açıdan da mahyalar önemlidir, yaşatılması gereken geleneklerdir.”