Başkonsolos Murat Ömeroğlu’nun makalesi şöyle:
“Türkiye DEAŞ karşıtı küresel koalisyonun önemli bir üyesidir ve ülkemizin Suriye'den kaynaklanan terörizmle mücadeleye katkısı herkesin malumudur. Türkiye her zaman DEAŞ ile mücadelenin ön saflarında yer almıştır ve bu tutumunu da tabiatıyla sürdürecektir.
Ne var ki Suriye'den kaynaklanan ve sınır boyundaki vatandaşlarımızı da hedef alan terörizm tehdidi maalesef sadece DEAŞ ile kısıtlı değildir. Son iki yıldır hem AB'nin hem de NATO'nun terörist bir örgüt olarak tanımladığı PKK'nın Suriye'deki uzantısı PYD/YPG tarafından ülkemize ve masum vatandaşlarımıza karşı yüzlerce terör saldırısı gerçekleştirilmiştir.
Sınırımızın hemen ötesindeki bu terör odaklarına daha fazla tahammül
göstermemiz beklenemezdi. Dolayısıyla harekete geçmek zorundaydık ve bu sebeple Barış Pınarı Harekatı icra edilmeye başlandı.
Bu harekatın başlıca gayeleri ülkemizin sınır güvenliğinin sağlanması. bölgedeki teröristlerin etkisiz hale getirilmesi ve Suriyelileri bu acımasız katillerin zulmünden ve baskısından kurtarmak olacaktır.
Harekat, uluslararası hukuk temelinde, BM şartının 51. maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa hakkımız ve ilgili BM Güvenlik Konseyi kararları uyarınca yürütülmektedir.
Barış Pınarı Harekatı’yla, ülkemiz sınırlarını güvence altına alacak ve Suriyeli mültecilerin emniyetli ve gönüllü bir şekilde ülkelerine dönmeleri için güvenli bir bölge oluşturulacaktır. Terörden arındırılacak sözkonusu güvenli bölge, 300 bini aşkın Suriyeli Kürt de dahil olmak üzere Türkiye’ye
Sığınan tüm Suriyelileri gönüllü bir şekilde evlerine dönmelerini sağlayacaktır. Bu çerçevede, sivillerin ve sivil altyapıların korunması önceliğimizdir.
Esasen, Türkiye bölgeyi terörizmden arındırmak ve Suriyelilerin ülkelerine güvenli ve gönüllü dönüşünü kolaylaştırmak konularında en iyi uygulamaları ortaya koymuştur. Suriye’nin kuzeybatısında Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarıyla teröristlerden arındırılan bölgelere, Türkiye’den 360 binden fazla Suriyeli dönmüştür.
Bazı çevrelerin mesnetsiz iddialarına rağmen, Türkiye’nin harekat alanındaki demografiyi değiştirmek gibi bir amacı olmamıştır. PYD/YPG terör örgütü, Suriye çatışmasının başlangıcından bu yana, başta Suriyeli Kürtler olmak üzere yerel halkı baskı altına alarak korkutmuş ve bu insanları zorla yerinden etmiştir. PYD/YPG’nin öncelikli olarak etnik temizlik olmak üzere insanlığa karşı işlediği suçlar bağımsız uluslararası örgütler tarafından belgelenmiştir.
Anılan harekat devam etmekte olup, şu ana kadar iki büyük şehir Türk Silahlı Kuvvetlerinin gösterdiği ihtimam sayesinde sivil kayıp olmadan terörist unsurlardan arındırılmıştır. Bu bağlamda PYD/YPG terör örgütünün basın ve sosyal medya aracılığıyla yaydığı sahte haberlere itibar edilmemesi gerekir. Esasen Suriye’nin güneydoğusundaki mevkilerinden Türkiye’deki sivilleri hedef alanlar, PYD/YPG teröristleridir. Nitekim bu terörist unsurların havan topu saldırıları sonucu aralarında 9 aylık bir bebeğin de bulunduğu masum siviller hayatlarını kaybetmişlerdir.
Harekatımız, Kürtler, Araplar ve Hristiyanlar da dahil olmak üzere PYD/YPG tarafından etnik temizliğe maruz kalan, yerlerinden edilmiş olan Suriyelilere atalarının topraklarına dönme fırsatı tanıyacaktır. Hedefimiz, ister Arap, Kürt, Türkmen, Süryani, ister diğer etnik ve dini gruplar olsun, herkesin vatanlarına dönmesini sağlamaktır. İnanıyorum ki Yunanistan dahil AB ülkeleri de bu gerçekleri görerek sözkonusu hedeflerimizi paylaşacaklardır.
Esasen sözkonusu vizyon, Suriye halkının meşru temsilcileri olan Suriye Milli Koalisyonu ve Suriye Geçici Hükümeti olduğu kadar, bölgedeki kabile temsilcileri ile Kürt ve Hristiyan liderlerce tarafından tanınmakta ve desteklenmektedir.
Sonuçta NATO’daki ve geniş anlamda bölgedeki müttefiklerimizin de bizi destekleyeceklerine ve sözkonusu harekatın sonucunda oluşacak olan güvenlikten istifade edeceklerine inanıyorum.”